19 Aralık 2018 Çarşamba

ZİYNET İADE DAVASINDA ZAMANAŞIMI

Zamanaşımı

 

Bir alacak hakkının belli bir süre içinde kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğini yitirmesine zamanaşımı denir. Zamanaşımı, davacı yö­nünden bir dava hakkının yasada belirlenen süre içinde kulla­nılmaması duru­munda hakkın yitirilmesi yolunu açmakta, davalı yönün­den ise usul yasasında öngörülen biçimde ileri sürülmek koşuluyla borçtan kurtulma sonucunu do­ğurmaktadır. Zamanaşımı, borcu doğuran, değiştiren, ortadan kaldıran bir olgu olmayıp doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir sa­vunma aracıdır[1]. Zamanaşımı hâkim tarafından re’sen nazara alınamaz.
Kanunda def’i, davalının yerine getirmesi gereken bir edimi, özel bir ne­denle yerine getirmekten kaçınmasına imkân veren bir hak olarak tarif edilmiş­tir. Zamanaşımı savunması bir def’idir. Süresinde usulüne uygun şekilde (ilk itiraz) dermeyan edildiğinde mahkemece davanın esası hakkında inceleme yapmadan evvel Hukuk Muhakemeleri Ka­nunu’nun 163 ve devamı maddeleri gereğince ön sorun biçiminde ince­lenir ve karara bağlanır. Zamanaşımının gerçekleştiği sonucuna varılırsa dava salt bu nedenle reddedilir. İşin esası in­celenmez[2]. 6100 sayılı Hu­kuk Muhakemeleri Kanunu 180. maddesi ile ıslah suretiyle zamanaşımı def’inde bulunulabileceği Yargıtay tarafından kabul edilmiştir[3].
Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muha­kemeleri Kanunu'­nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 317/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde bulunulabileceği ka­bul edilmelidir[4].
6098 sayılı Borçlar Kanunu madde 146, “Kanunda aksine bir hü­küm bulunmadıkça her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir.” düzenle­mesini ge­tirmiştir. Alacağın muaccel olması ile işlemeye başlayan za­manaşımının evlilik devam ettiği sürece eşlerin bir diğerinde olan ala­cakları hakkında işlemeyeceği ve duracağı ayrıca düzenlenmiştir.
Borçların ifası ile ilgili olarak düzenleme altına alınan genel zama­naşımı kuralının yanında sebepsiz zenginleşmeden doğan alacaklarda uygulanması gerekli aynı Kanun’un 82. maddesi, “Sebepsiz zenginleş­meden doğan istem hakkı, hak sahibinin geri isteme hakkı olduğunu öğ­rendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde zenginleşmenin ger­çekleştiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Zenginleşme, zenginleşenin bir alacak hakkı kazanması suretiyle ger­çekleşmişse diğer taraf, istem hakkı zamanaşımına uğramış olsa bile, her zaman bu borcunu ifadan kaçınabilir.” şeklinde düzen­leme altına alın­mıştır. Burada göze çarpan husus eski Borçlar Kanunu’ndaki bir yıllık sürenin iki yıla çıkarılmış olmasıdır.
Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üze­rinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetki­sine sahip­tir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlen­mesini de dava edebilir.
Ziynet eşyası misli eşya niteliğindedir. Misli eşyanın aynı cins ve nite­likte başka emsali ile yerine konulabilmesi olanaklı olduğundan buna ilişkin taleplerde zamanaşımından da söz edilemez.
Ziynet eşyalarına ilişkin davalarda, söz konusu eşyaların mevcut olduğu­nun tespit edilmesi halinde uyuşmazlık mülkiyet hakkına dayana­cağından zamanaşımı söz konusu olmaz. Dava konusu eşyaların var ol­duğu tespit edile­mez ise istem tazminata ilişkin olacağından Borçlar Ka­nunu’nun 146. madde­sinde belirlenen 10 yıllık zamanaşımı süresi uy­gulanacak ve karı koca arasın­daki davalarda Borçlar Kanunu’nun 153. maddesi uyarınca evlilik devam ettiği müddetçe zamanaşımının işleme­yeceği kuralı nazara alınacaktır.
Farklı olaylara ilişkin olarak yüksek mahkemenin görüşlerini yan­sıtan kararlarına aşağıda yer verilmiştir.

Aynen iade talebini içeren ziynet davası hukuksal nitelikçe mülkiyet hakkına dayalı istihkak davasıdır ve zamanaşımı söz konusu değildir.

Dava: Taraflar arasındaki "çeyiz bedeli tahsili" davasından do­layı yapı­lan yargılama sonunda; Sarıoğlan Asliye Hukuk Mahke­mesi'nce davanın kıs­men kabulüne dair verilen 01.10.1998 gün ve 1994/23 E- 1998/118 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili ta­rafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 30.04.1999 gün ve 1999/2317-4436 sayılı ilamiyla; (...1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin taktirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, da­vacının ziynet eşyasına dayanan temyiz itirazları yersizdir.
2- Davalının temyizine gelince;
a) Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uy­gun sebep­lere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görül­mesine göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan ve mevcut olduktan anlaşılan karyola, gardrop ve yatak-yorganla ilgili temyiz itirazları yersizdir.
b) Davalı süresinde zamanaşımı definde bulunmuştur.
Mevcut olan eşyalar hakkında zamanaşımı mülkiyet hakkına dayanılması nedeniyle uygulanamaz. Ancak, mevcut olmayan ve bu sebeple sadece tazmi­nat istenebilecek eşyalar hakkında ise istek se­bepsiz zenginleşmeye dayandı­ğından Borçlar Kanununun 66. mad­desi gereğince zamanaşımı süresi bir yıldır. Borçlar Kanunun 132/3. maddesine göre, evliliğin devamı süresince zamana­şımı iş­lemez. Taraflar 12.11.1992 günlü kesinleşen ilamla boşanmışlar bu dava 02.02.1994 de açılmıştır. Karyola, gardrop ve yatak, yorgan dışındaki eşyaların mevcut olmadıkları anlaşıldığına göre bu eşya­ların bedel davası yönünden zamanaşımı def’i hakkında bir değer­lendirme yapılması, öncelikle karar veril­mesi gerekirken (HUMK. 221) yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değil­dir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davacı Vekili
Hukuk Genel Kurulu Kararı
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süre­sinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduk­tan sonra gereği görüşüldü:
Davacı, 22.07.1990 tarihli çeyiz senedinde yazılı; yün yatak, formika karyola, yatak odası takımı, koltuk takımı, buzdolabı, fı­rınlı ocak tüplü, renkli televizyon, dokuma halısı, yün kuleni, kar­yola takımı, somya halısı, taban halısı, ütü masası, radyolu teyp, bakır sini, alüminyum kap, cam bardak, çay takımı, duvar saati, elektrikli saç, battaniye, buharlı ütü, yapık dolabı, çay tep­sisi, pasta takımı, ayakkabı, hamam takımı, nevresim takımı, karyola takımı, iç çamaşır, önlük havlu, naylon çorap, seccade, yelek, patik, yün çorap, yolluk karyola takımı, bayan buluz, perde takımı, iç fanila, karyola takımı, işlemeli oda takımı, işlemeli pano, ayan elbisesi, masa örtüsü, dantel örgü, örgü paspas, adana altın burma (12 adet), altın zincir (2 metre), altın uzay yolu, damat takımı ve sandık eşya­larını davalı eşinin boşanmalarından sonra iade etmediğini öne sü­rerek aynen iadesine olmadıklarını takdirde dava tarihindeki bedeli 116.000.000 TL. sının yasal faizi ile birlikte ödetilmesine karar ve­rilmesini istemiştir.
Davalı, 05.10.1992 yılında verilen kararla davacı ile boşandık­larını kara­rın kesinleşme tarihinden dava tarihine kadar, BK.nun 61. maddesince 1 yıllık haksız iktisap zamanaşımının dolduğunu, eş­yaların davalı tarafından alınmayıp kendisi tarafından alındığını ve davacı tarafından da götürüldüğünü, bu duru­mun Kayseri 3. Sulh Hukuk mahkemesinin 1993/27 D. iş sayılı delil tespiti dosyası ile belirlendiğini savunmuş davanın reddini dilemiştir.
Uyuşmazlığın çözümüne "Mülkiyet Hakkı”nın konumu, doğru­dan etkili olması nedeniyle ilkin bu hakkın ve bu hakka dayanan davaların hukuki statü­sünü belirlemekte yarar görülmüştür.
Mülkiyet hakkı ayni hakların en önemli tipi olup, en geniş yet­kileri kap­sayanıdır ve devamlı haktır. Anayasanın "Temel Haklar ve Ödevler" başlığını taşıyan ikinci kısmın, "Kişinin Hakları ve Ödevleri" başlığı altında, ikinci bö­lümde yer alan 35. maddenin 1. fıkrasında herkesin mülkiyet ve miras hakkına sahip olduğu belir­tildikten sonra, ikinci fıkrada, bu hakkın ancak kamu yararı ama­cıyla, kanunla sınırlanabileceğine yer verilmiştir.
Malik, mülkiyete konu olan şeyde dilediği gibi tasarrufta bulu­nabilir, şeyi haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabilir ve her türlü haksız müdahalelerden korunmasını is­teyebilir. (MK. md. 618)
Görüldüğü üzere, bu hüküm, tasarruf özgürlüğünün, 3. kişilerde ihlal edilmesi halinde uygulanacak yaptırımın bir ifadesidir.
MK. 618/2 maddesi mülkiyet hakkının yaptırımı (müeyyidesi) olarak iki dava türünü öngörmüştür.
1- İstihkak davası
2- Müdahalenin men'i davası
İstihkak davası, malın vasıtasız zilyetliğine sahip olmayan ma­likin, doğ­rudan doğruya mülkiyet hakkına dayanarak, şey üzerin­deki zilyetliğin haklı bir nedene dayanmayan kimseye açtığı hakedişi belirleyen bir eda davasıdır. Da­vanın sonunda, menkul mallarda teslime, taşınmaz mallarda ise tahliyeye bağ­lanan edaya karar verilir.
İstihkak davası bir ayni hakka (mülkiyete) dayandığı için tipik bir aynı davadır. O nedenle zamanaşımına uğramayacağından asla duraksanamaz.
Bir davada dayanılan maddi olguların hukuki nitelendirilmesini yapmak, uygulanacak yasa maddeleri bulmak ve uygulamak hâki­min doğrudan görevidir (HUMK. 76). Davada asıl talep dava ko­nusu eşyaların aynen iadesidir. Daha sonra belirtilen "aynen olma­dıkları takdirde dava tarihindeki bedellerinin tah­sili" sözcüğü asıl talep olan, aynen iadenin bir uzantısı ve ikamesi konumunda­dır. Öyle ki bu sözcüğün kullanılması aynen iade isteminin başka bir söyleyişle "Ayın talebinin" hukuki niteliğini etkileyip onu ortadan kaldırıcı, bölücü bir sonuç yaratıp ayrı bir istem şekline dönüştür­mez.
İİK. 24. maddesince, hükmolunan menkul malın değeri ilamda yazılı ise bu değer ayrıca icra emri tebliğine lüzum olmaksızın ha­ciz yoluyla borçludan tahsil edilir. Hükmolunan menkul malın de­ğeri ilamda yazılı değilse, o zaman malın değeri icra müdürü tara­fından tespit ve takdir edilir. Daha sonra alacaklı, borçlu ve diğer ilgililerin bu kıymet takdirini şikayet haklarına ilişkin prosedür dev­reye girer ve tetkik mercii hakimliğince karar verilir. Arkasından temyiz aşaması gündeme gelir. Görülüyor ki, mülkiyet hakkına sa­hip davacı (alacaklı) isteminde; hakkının bir an önce sağlanması amacını düşünerek, salt malın de­ğerinin ilamda belirlenmesini iste­diği, böylece ilamda malın değerinin yazıl­maması durumunda, anı­lan hüküm gereği icra müdürünün malın değerini tespit işlemine başvurmamasını önleyerek, alacağın kolaylıkla tahsil edilmesini; diğer bir anlatımla İİK. 24. maddesi anlamında bir uygulama amaçladığının kabulü gerekir. Esasen bu tür davalarda, asıl olan borçlu (davalı) için, malı teslim su­retiyle borcundan kurtulmasıdır. Gerçekten de; İİK 24. maddesi hükmünce asıl olan davacının aynen tahsil isteme olanağının varlığı gözden kaçıramadığında, aynen ia­deye yönelik amaç ve istem dışına çıkılarak mülkiyet hakkını örse­leyici hukuki sonuçlara yönelinmesi kabul edilemez (HUMK. md. 74).
Şimdiye değin açıklamaların ışığında kısaca denilebilir ki dava da, asıl talep aynen iadedir.
O nedenle dava hukuksal nitelikçe mülkiyet hakkına dayalı is­tihkak da­vasıdır ve zamanaşımı söz konusu değildir. Şu durum kar­şısında yerel mah­keme kararı usule ve yasaya uygundur. Ne var ki işin esası yönünden Dairece inceleme yapılmadığından dava dos­yası Yargıtay Özel Dairesine gönderilmeli­dir.
Sonuç: Yukarıda gösterilen sebeplerden dolayı direnme kararı yerinde ise de, işin esasına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 2. Hu­kuk Dairesine, gönderilmesine,31.05.2000 gü­nünde oyçokluğu ile karar ve­rildi[5].

Ziynet eşyalarının var olduğu tespit edilemez ise istem taz­minata ilişkin olacağından on yıllık zamanaşımı uygulanır.

Dava: Z. T. ile A. Ü. aralarındaki kişisel eşyanın iadesi ve ka­tılma ala­cağı davasının reddine dair İstanbul 4. Aile (Eski Beyoğlu 2. Aile) Mahkeme­sinden verilen 21.06.2006 gün ve 225/311 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelen­mesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi ge­reği düşünüldü:
Karar: Davacı vekili, evlilik birliği içinde davalı eş adına kayıtlı taşın­mazlardan gelen kira bedelleri, davalının çalışması karşılığı geliri ve varsa di­ğer edinilmiş mallarının tespiti ile fazla hakları saklı tutularak aylık 1900 TL katılma alacağına hükmedilmesine; ayrıca vekil edeninin kişisel malları olan değerli taşlarla bezeli yü­zük, kolye ve küpeden oluşan altın ziynet eşyası ile. kolyenin, yün yatak ve yorganın aynen iadesine olmadığı takdirde bedelinin vekil edenine ödenmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, zamanaşımı süresinin dolduğunu, davacının ziy­net eşyala­rına ilişkin iddiasının gerçek olmadığını açıklayarak da­vanın reddini savun­muştur.
Mahkemece, boşanma davasının kesinleştiği tarihten dava tari­hine kadar zamanaşımı süresinin geçtiği gerekçesiyle davanın red­dine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından tem­yiz edilmiştir.
Taraflar 05.09.2002 tarihinde evlenmiş, 27.01.2003 tarihinde açılan bo­şanma davasının kabulüne ilişkin hükmün 23.12.2004 ta­rihinde kesinleşme­siyle evlilik birliği son bulmuştur. Taraflar ara­sında başka bir mal rejimi seçil­diği hususu ileri sürülmediğine (4722 s.K. m. 10/2.fıkra) göre, evlilik tarihin­den boşanma davasının açıldığı tarihe kadar edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (4721 sayılı TMK.nun 202/1.maddesi). Eşler arasında geçerli mal rejimi boşanma davasının açıldığı tarih itibariyle sona ermiştir (TMK.nun 225/son). TMK.nun 178 maddesinde “evliliğin boşanma sebebiyle sona erme­sinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.” hükmüne yer verilmiştir. Somut olayda, boşanma kararı 23.12.2004 tarihinde kesinleşmiş, görülmekte olan dava ise, bir yıllık zamana­şımı süresi geçirildikten sonra 12.5.2006 tarihinde açılmıştır. Davalı vekili süresinde sunduğu cevap dilekçesinde zamanaşımı def’inde bu­lunmuştur. Davalının maaş ve kira gelirlerine dair katılma alaca­ğına ilişkin davanın zamanaşımı süresinin geçmiş olması nedeniyle reddine karar verilme­sinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunma­mıştır. Davacı vekilinin buna ilişkin temyiz itirazlarının reddi ile katılma alacağına ilişkin hüküm bölümünün ONANMASINA,
Davacı vekilinin kişisel eşyalara dair temyiz itirazlarına ge­lince; bir şeye malik olan kimse hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bu­lunma yetkisine sahiptir. Eşya ve evlilik birliği öncesinde edinildiği öne sürülen ziynet eşyalarına ilişkin davada, söz konusu eşyaların mevcut olduğunun tespit edilmesi halinde uyuşmazlık mülki­yet hakkına dayanacağından zamanaşımı söz konusu olmaz (TMK. m. 683). Dava konusu eşyaların var olduğu tespit edilemez ise istem tazminata ilişkin olacağından Borçlar Kanununun 125. maddesinde belirlenen 10 yıllık zamana­şımı süresinin uygulanacağı ve karı koca arasındaki davalarda Borçlar Kanu­nunun 132. maddesi nazara alınması gerekeceğinden davanın sürede açıldığının kabulü gereke­ceği tartışmasızdır. Bu durumda altın ziynet eşyaları, yüz taneli kolye, bir adet yün yatak ve yorgana ilişkin dava bakımından iddia ve savunma doğrultusunda inceleme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir­ken, yazılı gerekçeyle buna ilişkin davanın da reddine karar verilmiş olması doğru değildir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin kişisel eşyalara ilişkin temyiz itirazlarının kabulüyle usul ve yasaya aykırı bulunan hükmün buna ilişkin bölümünün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma ne­denine göre sair hususların şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve aşağıda dökümü yazılı 13,15 TL peşin harcın onama harcına mahsubu ile kalan 8,00 TL'nin temyiz eden davacıdan alınmasına, 29.03.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi[6].

Nikâh devam ettiği müddetçe karı kocadan birinin diğeri zimme­tinde olan alacakları hakkında zamanaşımı durur.

Dava: Davacı A.C. vekili Avukat F.Ş. tarafından, davalı H.C. aleyhine 07.07.2004 gününde verilen dilekçe ile davalı eşin haksız yere aldığı para ve ziynet eşyalarının istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verilen 25.04.2005 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi da­vacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hâkimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
Karar: Dava, evlilik birliği sona ermeden önceki dönemde, da­valı eşin davacının işyerinden haksız biçimde almış olduğu para ve eşyaların iadesine ilişkindir. Mahkemece davanın zamanaşımı ne­deniyle reddine karar verilmiş ve karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Borçlar Kanunu md. 132/3 maddesi hükmüne göre “Nikâh de­vam ettiği müddetçe karı kocadan birinin diğeri zimmetinde olan alacakları hakkında” zamanaşımı durur. Dava konusu olayda, ta­raflar arasındaki boşanma hükmü 13.09.2003 tarihinde kesinleşmiş olup, eldeki davanın açıldığı 07.07.2004 tari­hinde BK 60. madde­sinde öngörülen zamanaşımı süresi henüz dolmamıştır. Bu bakım­dan işin esasının incelenmesi gerekirken, yasa hükümlerine aykırı olarak yazılı şekilde davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenle bo­zulmasına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 26.09.2005 gününde oy­birliği ile karar verildi[7].

Çeyiz listesinde belirtilen eşyaların iadesi akdi ilişkiye da­yanır ve BK.nun 125. maddesi gereğince zaman aşımı süresi 10 yıldır.

Dava: Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı sebeplerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hük­mün süresi içerisinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşuldu düşü­nüldü.
Karar: Davacı, davalı ile evli iken 02.08.1995 günlü yabancı mahkeme kararı ile boşandıklarını ve boşanma kararının 1995 yı­lında Türk Mahkeme­since tanındığını, evlenirken getirdiği çeyiz eşyalarının davalıda kaldığını, ziy­net eşyalarının da evli iken zorla elinden alındığını ileri sürerek ziynet ve çeyiz eşyalarının aynen ia­desini, olmaz ise bedellerinin tahsilini istemiştir.
Davalı, zaman aşımı itirazında bulunmuş, esastan da davanın reddini di­lemiştir.
Mahkemece, tarafların evliliklerinin 1995 yılında sonuçlanıp aynı yıl Türkiye Mahkemesince boşanma kararının tanındığını, bu olay sebebiyle eş­yalar için anılacak alacak davasının bir senelik zaman aşımı süresine tabi ol­duğu ve bir senelik zaman aşımı süre­sinin de dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hü­küm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içerisinde bulunan belgelerden tarafların 16.07.1991 gü­nünde ev­lenip 10.06.1995 gününde kesinleşen Alman Mahkemesi kararıyla boşandıkları ve yabancı mahkeme kararının 03.05.1996 gününde kesinleşen Türk Mahke­mesi kararıyla tanındığı ve davacı­nın eldeki bu davayı 11.10.2002 gününde açtığı anlaşılmaktadır. Davacı bu davayı açarken davalının eşyalarının zorla elinden alın­dığını iddia ederek talepte bulunmuştur. HUMK.nun 76. maddesi gereğince olayların açıklamasını yapmak taraflara hukuki nitelen­dirme yapmak görevi mahkemeye aittir. Davacı, davanın da evlilik birliği kurulurken getirdiği ancak kendisine iade edilmeyen çeyiz listesinde belirtilen eşyaların iadesini istemekle akdi ilişkiye da­yanmış olup BK.nun 125. maddesi gereğince zaman aşımı süresi 10 yıldır. Dava tarihi itibariyle zaman aşımı süresi dolma­mıştır.
Mahkemece işin esası incelenip sonucuna uygun karar veril­mesi gerekir­ken zaman aşımı sebebiyle davanın reddi usul ve ka­nuna aykırı olup, bozma nedenidir.
Sonuç: Yukarda açıklanan sebeplerle temyiz edilen hükmün davacı le­hine BOZULMASINA, peşin harcın istem halinde iade­sine, 26.09.2005 tari­hinde oybirliği ile karar verildi[8].