10 Kasım 2012 Cumartesi

TEBLİGAT HUKUKU İLE İLGİLİ MUHTARLARA SEMİNER

Muhtarlara Tebligat Kanunu semineri


Açıklama: 7201 sayılı Tebligat Kanununda yapılan düzenlemeler kapsamında muhtarlara Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik ile ilgili bilgilendirme semineri düzenlendi.
Kategori: Bölge
Eklenme Tarihi: 02 Mayıs 2012
Geçerli Tarih: 10 Kasım 2012, 17:05
Site: İlkadım Gazetesi - Mustafakemalpaşa
URL: http://ilkadimgazete.com/haber_detay.asp?haberID=1884

Mustafakemalpaşa İlçe Merkez PTT müdürlüğünce Belediye Düğün Salonu’nda düzenlenen bilgilendirme seminerine PTT Merkez Müdiresi Nafize Canlıoğlu, memur Alper Akarsu, ilçe barosundan avukatlar; Seyfi Budak, Ali Türkeli, C. Doğan Küçükçil, Seher Çohaldar, Özkan Coşkun, ilçe merkezi ve köylerdeki 147 muhtardan 32’si katıldı. Seminer, saygı duruşu ve istiklal marşının okunmasıyla başladı.
Seminerde açılış konuşmasını yapan PTT İlçe Merkezi Müdiresi Nafize Canlıoğlu; “Cumhuriyet’ten önce ülkenin ücra köşelerindeki yöneticilere uç beyleri denilirdi. Cumhuriyet Türkiye’sinde devlet teşkilatlanmasında uç beyliği görevini en küçük yönetim birimlerimiz olması nedeniyle bence siz değerli muhtarlarımız yerine getirmektesiniz. Köylerde ve mahallelerde devletimizi temsil eden siz uç beylerine hoş geldiniz diyerek sözlerime başlamak istiyorum.
Bir KİT kuruluşu olan PTT’de yazılı haberleşmeyi sağlamasının yanı sıra, gelişen iletişim araçlarının posta trafiğini düşürmesi nedeniyle bankacılık ve lojistik sektörüne de var olabilmek, ayakta kalabilmek için girmiştir. Ancak asli işimiz ulaştırmaktır ve bu görevlerimizden biri de yetkili mercilerin çıkarmış oldukları tebligatları muhataplarına ulaştırmaktır.
Bu bağlamda tebligat hizmetinin gerçekleştirilmesinde postacılarımız çoğunlukla siz değerli muhtarlarımız vasıtasıyla işlerini sonuçlandırmaları gerektiğinden; uygulamalardaki farklılığın giderilerek birliğin sağlanması, tebligat dağıtım hizmetlerinin herhangi bir aksaklığa meydan vermeden yürütülmesi , adli ve idari iş ve işlemlerde gecikmelere neden olunmaması, tebligat hizmetinin verilmesi sırasında karşılaşılan sorunların belirlenerek karşılıklı olarak müzakere edilmek suretiyle çözüm yollarının tespiti amacıyla bu semineri düzenlemiş bulunmaktayız.
Seminer için bulunduğumuz mekanı bize tahsis eden belediye başkanımız Sayın Sadi Kurtulan beyefendi ile birlikte belediye çalışanlarına, sizlere ulaşmamızı sağlayan muhtarlar derneği katibi sayın Doğan Özkoç’a ve özverili yaklaşımda bulunarak hukuki açıdan yardımlarını esirgemeyerek sunumu gerçekleştirmeyi kabul eden Sayın Avukat Seyfi Budak beyefendiye teşekkür ediyorum” dedi.
Seminere konuşmacı olarak katılan avukat Seyfi Budak da muhtarlara, tebligatın ne demek olduğu, tebligat çıkarmaya yeterli mercilerin hangileri olduğu, tebligat zarfında bulunması gereken öğelerin neler olduğu, muhtarlarımızın hangi tebligatları alıp hangileri alamayacağı, almış oldukları tebligatlara ne işlem yapacakları, tebliğ işlemini kimlerin yapabileceği, tebliğden sonraki süreç ve hatalı tebliğin doğuracağı cezai hükümler konularında bilgiler verdi.
Seminer, muhtarlara yönelik olmasına rağmen 147 muhtardan 32’sinin seminere katılması, bilgi sahibi olunmadan yönetildiğimizin kanıtı gibiydi.

TOPLULAŞTIRMAYA TABİ YERLERDE İCRA SATIŞI ARTIK SERBEST

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI


ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı     : 2011/33
Karar Sayısı  : 2012/54
Karar Günü  : 11.4.2012
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Eğil Asliye Hukuk Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 22.11.1984 günlü, 3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanunu’nun 13. maddesinin son fıkrasının “Birinci fıkrada belirtilen süreler içinde mahkemeler veya icra iflas daireleri tarafından bu arazi hakkında devir ve temliki gerektiren bir karar verilemez. biçimindeki birinci cümlesinin, Anayasa’nın 2., 10., 35. ve 36. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Davacı ve karşı davalı tarafından açılan el atmanın önlenmesi ve ecri misil ödenmesi ile karşı davacı ve davalılar tarafından açılan tapu iptali ve tescile ilişkin karşı davanın birleştirilerek incelenmesi sırasında kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanaatine varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
İtiraz başvurusunun gerekçe bölümü şöyledir:
“Davacı karşı davalı ... ile davalı ... 14/07/1998 havale tarihli dava dilekçeleri ile Eğil İlçesi Sarıcak Köyü 478 parsel sayılı taşınmaza davalı karşı davacılar tarafından yapılan elatmanın önlenmesini ve dava tarihinden geriye doğru 5 yıllık ecri misil talep etmişlerdir.
Davalı karşı davacılar 31/12/1998 havale tarihli dilekçeleri ile Eğil İlçesi Sarıcak Köyünde bulunan 228, 409, 463, 478 ve 544 parsel sayılı taşınmazların hile yolu ile davacı karşı davalılar adına tescil edildiği gerekçesiyle tapu iptali ve tescil davası açılmıştır. Her iki dosya arasında hukuki ve fiili irtibat bulunduğu gerekçesiyle birleştirilmesine karar verilmiştir.
Davalı karşı davacılar tarafından açılan tapu iptali ve tescil davasının 25/01/2007 tarihinde tefrik edilmesine karar verilmiş ve mahkememiz esas defterinin 2007/3 sırasına kayıt edilmiştir. Mahkememizin 01/02/2007 tarih ve 2007/3-12 E. K sayılı kararı ile davalı karşı davacılar tarafından açılan tapu iptal ve tescil davasının açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Belirtilen karar Yargıtay denetiminden geçmek suretiyle kesinleşmiştir.
Davalı karşı davacılar vekili 26/02/2008 havale tarihli dilekçesi ile açılmamış sayılmasına karar verilen dava ile aynı mahiyette tapu iptali ve tescil davası açmış, mahkememizin 17/06/2008 tarih ve 2008/29-42 E. K sayılı kararı ile açılan tapu iptal ve tescil davasının iş bu dava dosyası ile birleştirilmesine karar verilmiştir.
Dosyaya getirtilen 19/01/2011 tarihli davaya konu taşınmazların tapu kayıt örneklerinde birleştirilen tapu iptal ve tescil davasında, dava konusu edilen taşınmazların tapu kayıtlarına Tarım Reformu Genel Müdürlüğü Şanlıurfa Bölge Müdürlüğü tarafından 3083 sayılı Kanunun 13. maddesi uyarınca kısıtlama kararı konulduğu görülmüştür.
Mahkememiz dava dosyasında uygulama alanı olan 3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanununun 13. maddesinin son fıkrasında yer alan “Birinci fıkrada belirtilen süreler içinde mahkemeler veya icra iflas daireleri tarafından bu arazi hakkında devir veya temliki gerektiren bir karar verilemez.” cümlesinin Anayasa’nın 2, 10, 35, 36 maddelerine aykırı olduğu değerlendirilmekle somut   norm denetimi yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulmasına karar verilmiştir.
Anayasa’nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devleti olduğu belirtilmiştir.
Hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık, kanunların üstünde Anayasa ve kanun koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri bulunduğu bilincinde olan devlettir.
3083 sayılı Kanunun Sahibine Bırakılacak Arazi kenar başlıklı 5. maddesinde uygulama bölgesinde, gerçek kişilerle özel hukuk tüzel kişilerinin bağ, bahçe ve ağaçlık arazisi ile örnek işletmesi hariç mülkiyetinde bulunan tarım topraklarından, dağıtım normunun on katını aşan veya Bakanlar Kurulunca arttırılan miktarlardan fazla olan kısmı ile varsa üzerindeki tarımsal yapı ve tesisler, bedelleri nakden ve peşin ödenmek suretiyle Genel Müdürlük tarafından kamulaştırılacağı, geri kalan kısmının ise kendilerine verileceği düzenlendikten sonra maddenin 5, 6 ve 7 fıkralarında kamulaştırma işleminin yapılmasında hangi usulün takip edileceği düzenlemesine yer verilmiştir. Maddenin 8. fıkrasında ise “Bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde yapılacak kamulaştırmalara 4/11/1983 tarih ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu hükümleri uygulanır” hükmüne yer verilmek suretiyle 3083 sayılı Kanunun uygulanması ile ilgili olarak yapılacak kamulaştırma işlemleri ile ilgili olarak 3083 sayılı Kanunda hüküm bulunmaması halinde 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun uygulanacağı belirtilmiştir.
3083 sayılı Kanunun 5. maddesinin 6. fıkrasına istinaden çıkartılan Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanunu Uygulama Yönetmeliğinin 18. maddesinde yukarıda belirtilen atfa istinaden 2942 sayılı Kanunun 10. maddesinde öngörülen düzenlemeye paralel bir düzenleme yapılmıştır.
Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanunu Uygulama Yönetmeliğinin Tescil ve Tahliye kenar başlıklı 18. maddesinde;
“Tebliğ edilen kamulaştırma işlemine karşı idari ve adli yargıya başvurulmadığı veya bu konuda açılan davaların kesin olarak sonuçlanmasına rağmen, taşınmaz mal sahibinin ferağ vermemesi halinde, Bölge Müdürlüğü, takdir edilen ve arttırılan bedelin tamamının bankaya yatırıldığına dair makbuz ve diğer belgelerin örnekleriyle birlikte, kamulaştırılan taşınmaz malın Hazine adına tesciline karar verilmesi için Asliye Hukuk Mahkemesine müracaat eder.
Taşınmaz malın Hazine adına tesciline karar verilmesi halinde, kararın tapu sicil muhafızlığına tebliği ve tescil işlemleri Bölge Müdürlüğünce takip edilir. Kamulaştırılan taşınmaz malın aynı üzerindeki ihtilaflarda Genel Müdürlüğe husumet düşmez. Mülkiyetin kişiler arasında ihtilaflı olması taşınmazın idare adına tesciline engel değildir.”
Yukarıda belirtilen mevzuat hükümlerine göre 3083 sayılı Kanunun uygulanması sırasında kamulaştırma yapılmasının gerekli olması halinde idare tarafından oluşturulacak Bedel Tespit Komisyonunca tespit edilen bedelin ilgililer tarafından kabul edilmemesi halinde idare tarafından Asliye Hukuk Mahkemesine tescil istemli yapılacak başvuru üzerine Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından taşınmazın idare adına tesciline karar verilecektir. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından verilen bu karar devir ve temliki gerektiren bir karardır.
3083 sayılı Kanunun 13. maddesinin son fıkrasında kısıtlama süresi içerisinde mahkemeler tarafından devir ve temliki gerektiren hiçbir karar verilemeyeceği öngörülmektedir. 3083 sayılı Kanunun 13. maddesinde hiçbir sınırlama yapılmaksızın mahkemeler tarafından verilecek tüm devir ve temliki gerektiren kararlara yasak getirildiğinden 3083 sayılı Kanunun 5. maddesi ile 13. maddesi arasında çelişki ortaya çıkmaktadır. Hukuk devleti kanun hükümlerinin birbiri ile, Anayasa ve evrensel hukuk kuralları ile çelişmediği devlettir. Yukarıda açıklanan gerekçelere göre 3083 sayılı Kanunun 5. ve 13. maddeleri arasında çelişki bulunduğundan 3083 sayılı Kanunun 13. maddesinin son fıkrasında yer alan ve iptal için başvurulan cümlenin Anayasa’nın 2. maddesinde öngörülen hukuk devleti ilkesine aykırıdır. Bu nedenle 3083 sayılı Kanunun 13. maddesinin son fıkrasında yer alan “Birinci fıkrada belirtilen süreler içinde mahkemeler veya icra iflas daireleri tarafından bu arazi hakkında devir veya temliki gerektiren bir karar verilemez” cümlesinin iptali gereklidir.
Adil yargılanma hakkını düzenleyen Anayasa’nın 36. maddesinde, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.” denilmektedir. Maddeyle nce altına alınan dava yoluyla hak arama özgürlüğü, bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birini oluşturmaktadır. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin en etkili ve güvenceli yolu, yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir. Kişilere yargı mercileri önünde dava hakkı tanınması adil yargılamanın ön koşulunu oluşturur.
Anayasanın 35. maddesinde “Herkes mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir, mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz,” demektedir.
Yine, Mülkiyet hakkını garanti altına alan 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesi şöyle demektedir:
“Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka harçların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri kanunları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.”
1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesi, özel ve tüzel kişilere ait mal ve mülke Devlet tarafından yapılabilecek herhangi bir keyfi müdahaleye karşı korumaktadır. Öte yandan bu madde devlete özel ve tüzel kişilere ait olan mülkiyetleri yasalarda belirtilen koşullar altında kullanma ve hatta bu kişileri bunlardan mahrum etme hakkını da tanımaktadır.
Sözleşme kurumlarının mülkiyet hakkına yapılacak olan herhangi bir müdahalenin genel veya kamu yararı sağlamak amacıyla yapılıp yapılmadığından emin olmaları gerekmektedir. Özellikle, kamu otoriteleri mülkiyetin kullanımını vergilerin veya diğer harçların veya ceza ödemelerinin uygulanmasını sağlamak amacıyla kontrol edebilir. Kamu yararı ile bireysel yarar arasındaki orantılılık ilkesini gözetmek üzere müdahalenin keyfi olmaması ve hukuka uygun bir şekilde yapılması gerekmektedir.
Anayasanın 35 ve AİHS 1 Nolu Ek Protokolünün 1. maddesinde sınırları belirtilmek suretiyle güvence altına alınan mülkiyet hakkına sınırlama getirilmesi durumunda getirilen sınırlamanın hakkın özüne dokunmaması, demokratik ve çağdaş hukuk devletinin gereklerine uygun olması gerekmektedir.
Yasama organı böyle bir yetkiden yola çıkarak, 3083 sayılı Kanunun 13. maddesinin son fıkrasında mülkiyet hakkına kısıtlama getirmiş bulunmaktadır. Ancak yasama organı bu kısıtlamayı getirirken Anayasa’nın diğer hükümlerini göz ardı etmemelidir. Mülkiyet hakkına kısıtlama getirilirken, toplumun bir kesimine diğer kesimine oranla daha fazla hak ve imkan getirilmesi, Anayasa’daki “ayrımcılık yasağı” ve “eşitlik” kurallarını zedeleyecektir.
İptal başvurusuna dayanak mahkememiz dosyasında idare tarafından 3083 sayılı Kanunun 13. maddesi uyarınca 10 yıl kısıtlama şerhi konulmuştur. Konulan bu kısıtlama şerhi Anayasanın 35 ve Ek Protokolün 1. maddesine aykırıdır. Ayrıca Anayasanın 36. maddesinde öngörülen Hak Arama Hürriyetine de aykırıdır. İdarenin kamu yararı gerekçesiyle koyduğu kısıtlama kararı gereğince hak sahipleri Anayasanın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama hürriyetini Anayasa’ya aykırı olarak ötelemek durumunda kalmaktadırlar. Bu nedenle de 3083 sayılı Kanunun 13. maddesinin son fıkrasında yer alan cümle Anayasa’ya aykırıdır.
...”
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
22.11.1984 günlü, 3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanunu’nun itiraz konusu kuralı da içeren 13. maddesi şöyledir:
“Madde 13- Uygulama alanlarında Bakanlar Kurulu kararının Resmi Gazete’de yayımı tarihinden itibaren, kamulaştırma, toplulaştırma, arazi değiştirilmesi ve dağıtım işlemlerinin tamamlanması veya tapuya tescili sonuçlandırılıncaya kadar, gerçek kişilerle özel hukuk tüzelkişilerine ait arazinin mülkiyet ve zilyetliği devir ve temlik edilemez. Bu araziler ipotek edilemez ve satış vaadine konu olamaz. Ancak, bu kısıtlama süresi beş yılı aşamaz. Sulama şebekesi tamamlanıp sulamaya geçinceye kadar da aynı işlemler yapılmaz. Bu kısıtlamada ise süre, beş yılı aşamaz. Ancak, sulama alanlarında toplulaştırma çalışmaları kısıtlama süresi içerisinde sonuçlandırılamadığı takdirde, Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün teklifi ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığının onayı ile toplulaştırma çalışmalarının sonuçlandırılması amacıyla kısıtlama süresi en fazla beş yıla kadar daha uzatılabilir.
Kısıtlama süresi içerisinde arazisini ve varsa üzerindeki tesisleri satmak isteyen gerçek ve özel hukuk tüzelkişilerin müracaatları halinde, uygulayıcı kuruluş bu kişilere ait tarım toprağını ve varsa üzerindeki tesisleri, altmış gün içinde bu Kanun hükümlerine göre kamulaştırır veya yönetmelikle tespit edilecek esaslar dahilinde bunların başkalarına satışına izin verir.
Yukarıda belirtilen süre içinde, bu gibi arazi Tarım Kredi Kooperatifleri ve bankalara ipotek edilebilir.
Bu kısıtlama süresi içerisinde ipoteğin paraya çevrilmesi gerektiğinde ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla yapılan takipte düzenlenecek kıymet takdir raporu uygulayıcı kuruluşa tebliğ edilir. Uygulayıcı kuruluşun bu rapora itiraz ve dava hakkı vardır. Kesinleşen kıymet takdir raporuna göre tespit edilmiş bedeli, bu Kanun hükümlerine göre uygulayıcı kuruluş tarafından uygun görülmesi halinde ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip dosyasına ödenerek arazinin Hazine mülkiyetine geçirilmesi sağlanır. Ancak uygulayıcı kuruluş tarafından ihtiyaç duyulmaması halinde, arazinin satışına izin verilebilir. Buna ilişkin esaslar yönetmelikle düzenlenir.
Birinci fıkrada belirtilen süreler içinde mahkemeler veya icra iflas daireleri tarafından bu arazi hakkında devir ve temliki gerektiren bir karar verilemez. Miras yoluyla intikaller, bu hükmün kapsamı dışındadır. Ayrıca mahkemeler satış suretiyle miras ortaklığının giderilmesine karar veremezler.”
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında Anayasa’nın 2., 10., 35. ve 36. maddelerine dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca, Haşim KILIÇ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Serruh KALELİ, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Serdar ÖZGÜLDÜR, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Alparslan ALTAN, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI ve Erdal TERCAN’ın katılımlarıyla 14.4.2011 günü yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, Anayasa Mahkemesi Raportörü Ali Rıza ÇOBAN tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup  incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Başvuru kararında 3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanunu’nun 5. maddesi ile 13. maddesinde yer alan iptali istenen kural arasında çelişki bulunduğu ve hukuk kuralları arasında çelişki bulunmasının hukuk devleti ilkesini, itiraz konusu kuralın Kanun çerçevesinde uygulamaya konu olan taşınmazlarla uygulama dışı kalan taşınmazlar arasında farklılık yaratması nedeniyle eşitlik ilkesini, bireylerin taşınmazlarına getirilen sınırlamalar nedeniyle mülkiyet hakkını ve mahkemelerin ve icra dairelerinin temliki gerektiren karar vermesini yasaklaması nedeniyle hak arama özgürlüğünü ihlal edici nitelikte olduğu gerekçesiyle kuralın Anayasa’nın 2., 10., 35. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
3083 sayılı Kanun’un itiraz konusu kuralı da içeren temliki tasarrufların durdurulması başlıklı 13. maddesinde Bakanlar Kurulu’nun Kanunu uygulama kararından itibaren uygulama sona erinceye kadar uygulama alanındaki arazilere ilişkin temlik sonucu doğuracak tasarruf işlemleri yasaklanmıştır. Bu çerçevede Bakanlar Kurulu kararının Resmî Gazete’de yayımlanmasından itibaren, uygulama alanlarında kamulaştırma, toplulaştırma, arazi değiştirilmesi ve dağıtım işlemlerinin tamamlanması veya tapuya tescili sonuçlandırılıncaya kadar, gerçek kişilerle özel hukuk tüzelkişilerine ait arazinin mülkiyet ve zilyetliğinin devri ve temliki yasaklandığı gibi bu araziler üzerinde ipotek kurulmasına ve satış vaadi yapılmasına da sınırlama getirilmiştir. Kanun, bu kısıtlamaların süresini beş yılla sınırlandırmakla birlikte sulama alanlarında toplulaştırma çalışmalarının bu süre içinde sonuçlandırılamaması halinde çalışmaların sonuçlandırılması amacıyla kısıtlama süresinin en fazla beş yıla kadar uzatılmasına olanak tanımıştır. Uzatmaların Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından yapılması öngörülmüştür.
Ancak, Kanun kısıtlama süresince öngörülen devir ve temlik yasağına bazı istisnalar öngörmüştür. Bu çerçevede kısıtlama süresi içerisinde arazisini ve varsa üzerindeki tesisleri satmak isteyen kişilerin başvurusu halinde uygulayıcı kuruluşun altmış gün içinde bu kişilerin taşınmazlarını kamulaştırması ya da belli esaslar dâhilinde bunların başkalarına satışına izin vermesi öngörülmüştür. Ayrıca uygulama alanındaki arazinin Tarım Kredi Kooperatifleri ve bankalara ipotek edilmesine olanak tanınmıştır. Tarım Kredi Kooperatifleri ve bankalar dışındaki kişiler lehine ise ipotek yapılması mümkün değildir. İtiraz konusu kuralı da içeren son fıkrada ise birinci fıkrada belirtilen beş yıllık süreler içinde mahkemeler veya icra iflas daireleri tarafından uygulama alanındaki araziler hakkında devir ve temliki gerektiren bir karar verilemeyeceği öngörülmüştür.  Miras yoluyla gerçekleşen intikaller ise bu hükmün kapsamı dışında tutulmuştur.  Ayrıca mahkemelerin satış suretiyle miras ortaklığının giderilmesine karar veremeyeceği hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla kısıtlama süresince satış ve ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla devirler uygulayıcı kuruluşun kontrolüne tabi tutulmuş, miras yoluyla devirlere izin verilmiş, bunların dışındaki devirler ise tamamen yasaklanmıştır. Mahkemeler ve icra dairelerine getirilen devir ve temlik sonucunu doğurucu karar verme yasağı ise kısıtlama süresince mutlak bir yasak olarak düzenlenmiştir.
Anayasa’nın 36. maddesinde hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı düzenlenmiştir. Adil yargılanma hakkının temel unsurlarından birisi mahkemeye erişim hakkıdır. Mahkemeye erişim hakkı, uyuşmazlığı hakkında nihai ve icra edilebilir karar verecek bir yargı mercii önüne uyuşmazlığı götürme hakkı olarak tanımlanabilir. Bu nedenle mahkemeye erişim hakkı aynı zamanda mahkemeden icra edilebilir bir karar almayı da içerir. Dava açılmasına herhangi bir engel olmamakla birlikte, mahkemenin davayı çözme yetkisi yoksa ya da kararını uygulatma imkânı bulunmuyorsa mahkemeye erişim hakkından söz edilemez.
İtiraz konusu kural belli sürelerle mahkemelerin ve icra iflas dairelerinin devir ve temlik sonucu doğuran kararlar vermelerini yasaklamaktadır. Devir ve temlik işlemlerinin durdurulma süresi kanunda beş yıl olarak öngörülmüş olmakla birlikte on yıla kadar uzatılması mümkündür. Bu süre boyunca mahkemelere devir ve temlik sonucunu doğuracak karar verme yasağı öngörülmekle birlikte mahkemelerin nasıl karar vereceğine ilişkin bir açıklık getirilmemiştir. Bu durumda mahkemelerin önlerindeki derdest davaları askıya mı alacağı yoksa incelemeye devam ederek devir ve temlike neden olmayan bir karar mı vermek zorunda olduğu konusunda açıklık bulunmamaktadır.
Mahkemeler bu seçeneklerden hangisini uygularsa uygulasın davada haklı olmakla birlikte itiraz konusu kural nedeniyle devir ve temlik sonucu doğuracak bir karar verilememesi sonucu hakkını elde edemeyen taraf, uygulama işlemleri tamamlandıktan sonra da haklarını tam olarak elde edemeyecektir. Davayı askıya alma halinde, dava konusu taşınmaz uygulama kapsamında bölünmüş ya da başka bir taşınmaz ile birleştirilmiş veya başka bir kişiye tahsis edilmiş olabileceğinden dava sonunda verilen kararın uygulanma kabiliyeti kalmayacaktır. Dava konusu taşınmazın kamulaştırılmış olması halinde de kamulaştırma bedeli tapuda malik gözüken kişiye ödenmiş olacağından davada haklı olan tarafın kamulaştırma bedeli alması da mümkün olmayacak veya alabilmesi için yeni davalar açması gerekecektir.
Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen hak arama özgürlüğünü ihlal edici nitelikte olup Anayasa’ya aykırıdır, iptali gerekir.
Kural Anayasa’nın 36. maddesine aykırı görülerek iptal edildiğinden, Anayasa’nın 2., 10. ve 35. maddeleri yönünden incelenmemiştir.
VI- SONUÇ
22.11.1984 günlü, 3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanunu’nun 13. maddesinin son fıkrasının “Birinci fıkrada belirtilen süreler içinde mahkemeler veya icra iflas daireleri tarafından bu arazi hakkında devir ve temliki gerektiren bir karar verilemez.” biçimindeki birinci cümlesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, 11.4.2012 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.


Başkan
Haşim KILIÇ
Başkanvekili
Serruh KALELİ
Başkanvekili
Alparslan ALTAN


Üye
Fulya KANTARCIOĞLU
Üye
Mehmet ERTEN
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR


Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ
Üye
Recep KÖMÜRCÜ


Üye
Burhan ÜSTÜN
Üye
Nuri NECİPOĞLU
Üye
Hicabi DURSUN


Üye
Celal Mümtaz AKINCI
Üye
Erdal TERCAN





7 Mayıs 2012 Pazartesi

BAŞÖRTÜSÜNÜ SAVUNAN YAZIDAN DOLAYI AKP DEN İHRAÇ

Başörtüsü, 28 Şubat süreci ve AKP…

02 MART 2006
PER 00:30


Gazetemiz köşe yazarlarından Seyfi Budak köşe yazısından dolayı AKP İl Disiplin Kuruluna verildi…”
*
Bu bir gazete manşeti. Üstelik 28 Şubat’ta, yani geçen Salı günü atılmış bir manşet. Bursa’nın Mustafakemalpaşa ilçesinde yayınlanan Mücadele isimli yerel bir gazetenin manşeti... Hatırlayacaksınız, geçtiğimiz hafta ‘AKP’de kongre operasyonu’ başlıklı bir yazı kaleme almış kongre sürecine giren AKP’de büyük bir kavganın yaşandığını ve kendisini ‘Milli Görüşçü’ olarak görenlerin tasfiyeyle karşı karşıya kaldıklarını yazmıştık. Dahası bunu AKP’nin M.Kemalpaşa ilçe teşkilatındaki somut bazı gelişmelerle de temellendirmiştik…
*
Ancak Mustafakemalpaşa AKP Teşkilatı’nda tuhaf gelişmeler olmaya devam ediyor. Üstelik bu gelişmeler parti içi çekişmenin de sınırlarını aşmış, başörtüsüne kadar gelmiş görünüyor. Kurucu İlçe Başkanı Seyfi Budak yazarlık yaptığı yerel Mücadele gazetesinde 23.6.2005 tarihinde  ‘Eğri Cetvelle Doğru Çizilmez’ başlıklı bir yazı kaleme alır. Kurucu İlçe Başkanı’nın yazısı AKP’nin başörtüsü yasağına karşı yürüttüğü politikayı/politikasızlığı ‘millet dışındaki başka güç odaklarının memnun edilmesine yönelik tavırlar’ olarak nitelendirmiş, “İktidar partisi milletle değil de, bazı gruplarla uzlaşma yolunu seçmiştir” sözleriyle de partisini eleştirmişti. 
Bu görüşlerinden dolayı AKP’den dışlanan ve kongre sürecinde de tasfiyeye uğrayan Seyfi Budak şimdi de ‘başörtüsüne özgürlük’ istediği için İlçe Başkanı Ali Koyuncu’nun talebi üzerine AKP Bursa İl Disiplin Kurulu’na sevk edildi. İl Disiplin Kurulu Başkanlığı’nın Seyfi Budak’a gönderdiği yazıda, “23 Haziran 2005 tarihinde Mücadele gazetesindeki 3. sayfadaki Asıl Mesele isimli köşe yazınız ile Adalet ve Kalkınma Partisi’nin, 59. Hükümetin ve Başbakanın yönetim politikalarının açıkça eleştirildiği görülmektedir” iddiasına yer verildi.
*
Bu olay bize Leyla Şahin davasını hatırlattı. Başörtüsüne özgürlük için AİHM’e giden Leyla Şahin’le ilgili mahkeme Türkiye Cumhuriyeti hükümetinden bir savunma istemiş, AKP hükümeti de, alt mahkemenin kararının onanmasını yani yasağın devamını isteyen bir savunma göndermişti. Başörtüsü yasağını savunduktan sonra da “Hükümetimiz özgürlükleri genişletecekti” diye de bir ifade kullanılmıştı. Lakin AKP’de başörtüsüne özgürlüğü savunanların disiplin kuruluna sevk edildiğini görünce, bunun da günü kurtarmaktan başka bir şey olmadığını bir kez daha anlamış olduk… Tıpkı parti içi demokrasi söyleminin de söylemde kaldığı gibi.
Ne diyelim, bize göre avukat Seyfi Budak değil, başörtüsü AKP’nin disiplin kuruluna sevk edilmiştir… 28 Şubat tarihli Mücadele gazetesi de gösteriyor ki, 28 Şubat süreci AKP eliyle devam ediyor…
MİLLİ GAZETE..